“Ne göründüğümüz ne de gösterdiğimiziz. Ama bu ikisi arasında kaybolmuş gibiyiz.”
Sosyal medya bir pencere değil, bir ayna. Ama bu ayna, bizim gerçek yüzümüzü değil; görmek istediğimiz, görünmek istediğimiz yüzleri yansıtıyor. Peki ya “ben” dediğimiz şey bu aynaya yapışmış bir silüetten ibaretse?
Görünmek, Olmanın Yerine Geçti
Antik Yunan’da “olmak” bir erdemdi. Bugün ise “görünmek” neredeyse her şey. Takipçi sayısı, beğeni miktarı ve algoritma dostu içerikler; bir insanın değerini ölçen yeni kriterler haline geldi.
Giydiğimiz kıyafet, yediğimiz yemek, gittiğimiz yer, hissettiğimiz duygular bile artık paylaşılası içerikler. Ama gerçekte hissediyor muyuz? Yoksa sadece hissediyormuş gibi mi görünüyoruz?
Sanal Kimlik: Biz mi, Bizim Kopyamız mı?
- Sosyal medya profili bir yansımadır, ama kırılmış bir aynadan.
- Oradaki biz; filtrelenmiş, kurgulanmış, estetikle hizalanmış bir bizdir.
- Gerçek benliğimiz; çelişkileri, zayıflıkları ve sessizlikleriyle orada yer bulamaz.
Nietzsche’den Bir Uyarı
Nietzsche, “maskeni çok uzun takarsan, sonunda o olursun” der. Biz de dijital maskelerimizi o kadar uzun takıyoruz ki; artık kim olduğumuzu unutur hale geliyoruz.
Ne Yapmalı?
Öneri | Uygulama |
---|---|
Dijital Detoks | Haftada 1 gün tüm sosyal medya hesaplarından uzak dur. |
İçerik Üretme Zorunluluğuna Diren | Her anı belgelemek yerine, gerçekten yaşa. |
Kim Olduğunu Hatırla | Ayna yerine iç gözlemle bak: Gerçekte ne hissediyorsun? |
Son Söz
Sosyal medya bir araç olabilir; bir amaç değil. Eğer kendimizi ifade etmek için kullanıyorsak, bu iyi. Ama eğer kendimizi sadece orada var hissediyorsak, bu bir kırılma noktasıdır.
“Sen sen misin, yoksa beğeni almak için oynadığın kişi misin?”
Görünür olmanın ötesinde bir hedefimiz olsun: Gerçek olmak.